20 Mayıs 2009 Çarşamba

ENGLISH QURAN Translations (İNGİLİZCE KUR'AN MEÂLİ)

ramocan.blogcu.com







الحمد لله رب العالمين . والصلاة والسلام على عبد الله ورسوله محمّد ، وعلى آله وصحبه أجمعين أما بعد:



يِاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ إَن تَتَّقُواْ اللّهَ يَجْعَل لَّكُمْ فُرْقَاناً وَيُكَفِّرْ عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَيَغْفِرْلَكُمْ وَاللّهُ


ذُوالْفَضْلِ الْعَظِيمِ

Ey iman edenler! Eğer Allah'tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırdedecek bir anlayış verir, suçlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.(O ye who believe! if ye fear Allah, He will grant you a Criterion (to judge between right and wrong), remove from you (all) evil deeds you, and forgive you: for Allah is the Lord of Grace unbounded.) (Enfal 29)







BREATHE İN QURAN:

Enfâl Suresi - Abdullah Yücel

7 Mayıs 2009 Perşembe

KUR'AN ZİYAFETİ(SÜMEYYE)


BAŞÖRTÜSÜ (TÜRBAN) SINAVI

Nuray Canan Bezirgan

Ben Kur’an’ı anlamak için okumaya başladıktan sonra Müslüman oldum. Bunun için hayatımızı yönlendirecek en önemli kaynak Kur’an. Benim tavsiyem sağlıklı biçimde düşünebilmek, akledebilmek için, ölmüş modern ya da geleneksel ululaştırılan şahsiyetlerden medet ummamak için Kur’an’a anlamak ve yaşamak için sarılsınlar. Kur’an’ın muhatabına kazandırdığı dünya görüşü ve yaşam tarzı bence en önemli varlığıdır. Biz Müslüman kadınların bu çerçevedeki en önemli yaşam tarzı belirtileri de tesettürleri. Bu zamanda bizi Rabbimizin başörtüsü ile sınadığına inanıyorum. Bu sebeple tesettürün kıymetinde resmi ideoloji tarafından habersiz bırakılmış başı açık kardeşlerimizi örtünmeye, tesettürlerini kuşanmaya davet ediyorum. Örtülü kardeşlerime de örtülerinin tüm diplomalardan, kariyer hayallerinden ve tavizlerden değerli olduğunu bir kez daha hatırlatıyorum. Sadece tesettür değil Rabbimin herhangi bir tek ayetinden vazgeçmemiz isteniyorsa karşılığında ne sunulursa sunulsun vazgeçmemeliyiz.Ben bu direncimizi Kur’an ahlakının, imanın bir gereği olarak görüyorum. Çünkü onlar böyle pırıl pırıl duracak bir Kur’an Neslinden korkuyorlar. Kur’an Neslini yeniden inşa edelim duasıyla selamlıyorum tüm kardeşlerimi…Kaynak:http://gitarteli.wordpress.com

9 Mart 2009 Pazartesi

Tesettür ve Modada Çağı Yakalamak!

Etraf başörtülü yarı çıplaklardan geçilmiyor.

Tesettürle başkaları değil ama başörtülüler fena halde dalga geçmekte.

Arkadaş zor geliyorsa çıkar kafandaki örtüyü.

Sana zorla taktıran mı var?

Bir salaşlık, bir derbederlik.

Sanki kafasındaki iki kılı kapatınca hatun kişi, bütün vazifelerini tamamlamış gibi vücudunu orta yere saçıveriyor.

Acaba Müslüman kadının sadece saçı kıymetli, en mahrem vücut azaları çok mu değersiz diye düşünmekte insanlar. Göbekler, göğüsler, kalçalar orta yerde.

Kadıncağız adeta amazon gibi sokağa fırlamış.

Önceki gün ziyaretime gelen üç bayan yazarla oturup konuştuk. Örtülerini bayağı modernleştirmişlerdi. Belli ki bana akıl vermeye gelmişlerdi. Biz de zamanında bu tesettürü amma abartmışız deyince bayağı şaşırdım. Arkadaşlarım iyi eğitimli ve sevilen kalem sahipleri idi ama değil pardösü, ceket bile giymeyerek incecik elbiselerle ne büyük devrim yaptıklarını anlatmaya uğramışlardı.

En baştakilerdeki bozulma bütün toplumu etkilemekte. VIP kadınlardan başlayan bir dezenformasyon.

Özür dileriz cumhurbaşkanlığı sitesinde hanımefendinin bir düğünde çekilmiş resmi çıkmış, düzelteceğiz.

E evladımın düğününde bile, şöyle etrafa endamlı bir kadın nasıl olurmuş göstermeyeyim mi? Hem bizi zevksizlikle, demodelikle suçlayan laiklere biraz zarafet dersi vermeyelim mi? İyi niyetinizi yüzünüzden okuyorum da.

Düğünlere katılan binlerce erkeğin meraklı bakışlarını bir kalemde yok saymanız da size ilahi bir artı getiriyor mu acaba?

Ya da dinin şöyle bir kuralı mı var? Düğünlere katılan erkekler namahrem sayılmaz. Zaruret miktarıdır. Gecelik gibi elbiselerle göbeği göğsü etrafa dağıtıp salon sahibeliği yapmanız da bir mahzurat yok mudur?

Büyük başlarımız böyle yapınca; halk çocukları da nereden bulsunlar cici salonları, şık avizeleri, pahalı kostümleri; onlar da sokaklarda soyunmaya başladılar.

Tamam, bizim kızlar yeni örtünüyor biraz hoşgörü de, altmış yaşındaki büyük hanımlarda da mendil kadar başa yapışan örtüler ve göbek göğüs hatları olabildiğince belli eden dar kostümler.

Acaba Müslüman modacılar ellerindeki makasın hakkını nasıl verecekler? Pardösü değil de atletizm mayosu biçiyorlar sanki. Bütün vücut azaları ortada.

Tanıdığım pek çok başı açık laik bayan; bizim başı örtülü pek çok kadınımızdan daha kapalı giyinmekteler. Yaz sıcağında diz altı eteği üzerine ceketini ya da hırkasını giymeden dışarı çıkmayan, neneden atadan görgülü, terbiyeli çok insan tanıyorum.

Lakin bizim cephede bir amazonluk, bir yarı çıplaklık almış başını gidiyor. Arkadaşlar zor geliyorsa takmayıverirsiniz şu örtüyü olur biter.

Ama Rabbimizin Müslüman kadınlara hediye ettiği tesettür tacını, toza kire bulayıp ayağa düşürmeyin lütfen.

Allah sonumuzu hayreyleye ama durum hiç iç açıcı değil. Aşağılık kompleksleri ile acınacak durumdayız.

Hem bu konuda sadece kadını suçlamam da yersiz.

En büyük suçlu insanın erkek cinsi yine.

Geçen gün baktım anlı şanlı delikanlı, kolundaki eşi yarı çıplak. Dapdar bir pantolon, neredeyse bağırsaklarının başlangıç ve bitiş yeri ortada. Üzerinde uzun bir ceket yok. Derisine yapışmış bir mini bluz. Ve bu trajik tabloya arsızca bir de baş bağlamış. Bu görüntüyü veren kadından çok erkeğe baktım. Acaba oğlan kör mü diye. Aval aval ağzını açmış etrafı seyreden delikanlı, yanındaki kadının yarı çıplaklığını göremeyecek kadar aptaldı.

Tesettürün bozulmasında en büyük suçlu erkekler.

Onlar açık bayanlara, televizyonun edepsiz çıplaklarına hayranlıkla bakarken, hanımları da; o aptal beylerini ellerinde tutabilmek için açılma yarışına girdiler. Bizim pek çok kadınımız niçin kapanmıyor sanıyorsunuz, ya da böyle yarı çıplak dolaşıyor derseniz; kocaları yüzlerine bakmaz diye.

Rabbimiz setr olma hususunda cümlemizin kalbine güzel ilhamlar versin.

Mine Alpay GÜN

KUR'AN MEÂLİ


ReadTheQuran.ORG






11 Ocak 2009 Pazar

DİYANET VE CÂMİLER

Adem Armağan


İslam dini,müslümanlar arasında sevgi,kardeşlik ve birlik beraberlik şuurunun gelişmesi için her türlü emri vermiş,çeşitli müesseseler kurmuştur.

İslam'ın kurduğu kurumların başında "câmi" gelir.Câmi bir medeniyet kaynağıdır.Câmi ibadet ve kulluk ocağıdır.Camiye gelen mü'minler,kıldıkları namazla,Allah'la başbaşa olmanın manevi zevkine ererler.

"Mescidler, camiler Allah içindirler. Öyleyse oralarda Allah'ın yanısıra başkasına yalvarmayınız."(Cin suresi,18)

Her iki durumda da ayetin verdiği mesaj şudur: Secde yerleri, yani camiler sadece Allah için olabilirler. Oralarda Allah'ın birliği ilkesi geçerlidir. Oralara hiçbir kesimin, hiçbir değerin, hiçbir görüş tarzının gölgesi yansıtılamaz. Buraların havasına sadece yüce Allah'a kulluk etmenin havası egemen olur. Ayetin orjinalinde kullanılan "Allah'tan başkasına dua etmek" deyimi ya Allah'tan başkasına kulluk etme ya Allah dışında birine sığınmak ya da Allah dışında birine kalpte yer vermek anlamına gelir.

Şair diyor ki;"Sözde İslam... Bir ferdi bir ferdine kaynamaz,bu halle,câmi'de saf saf namaz!
camiler serbest ama bütün yolları yasak;
onlar meydana hakim,bizse cami'de tutsak...

Şairin dediğinde elbette gerçek payı vardır.Doğru oturup doğru konuşmak gerekirse,günümüz insanlarının çoğunda,maalesef İslami şuur yoktur.Yeterli din eğitimi verilmeyen bir cemiyette elbette durum böyle olacaktır.

"Bir toplumun düzelmesi ve bozulması iki şeye bağlıdır;Alimler ve devlet adamları." (Hz.Muhammed s.a.v).Camilerde İslamın her kuralı anlatılıyor mu? elbette hayır."Diyanet İşleri Başkanlığı,Laikliğin ayakta durmasını sağlamak için kurulmuş bir teşkilattır." mâlum,on iki yaş altı çocukların camide Kur'an öğrenmesi yasaktır.

"Cuma namazını hangi camide kılarsanız kılın, mutlaka önünüze Diyanet onaylı bir mendil serilir... Devletin anayasal bir kurumu cemaatten sürekli para ister.
Ayetler ve de hadisler ışığında öylesi bir hava oluşur ki, sanki bu yardımları yapınca cennet garanti... Cennet için ille de müftülüklere yardım...
Bazı camilerde naylon torbalarla cemaati bire bir gezerek para topladıklarından aklıma bu geldi... Paralıysan Cuma namazına gel, parasızsan üzülürsün gelme...
Manzara gerçekten ilginç... Her Cuma namazında camilerin minberlerinde yardım talep eden hatipler, cami çıkışındaki merdivenlerde dilenciler...
İçeride kalsan imama, dışarıya çıksan dilencilere yakalanacaksın...
Şimdi ne diyelim? Müslüman’ın cuması para, haccı para, minaresi para mı?
Hani dine karışmayan laiklik? Hani seyahat hürriyeti? Hani anayasal haklar?..
Desen ki karayolundan hac ibadetimi yapmaya gideceğim, gidemezsin, ama İtalya’ya o diğer işler için gitmeye kalkışsan canın hangi yoldan isterse o yoldan git, manisi yok...
Bu nasıl laiklikse? Paris’e hürriyeti var, Mekke’ye hürriyeti yok...
Bir de halkın belleğindeki şu soru...
Toplanan cümle paraların akıbeti hayrola?!.
Hayrola, çünkü mahkemelerde bu konuda görülmekte olan derdest davalar var...
Diyecekler ki camiler, kurslar başka türlü inşa edilemez...
Ben de diyorum ki bu camiler ile Kur’an kurslarını halk yaptı. Halen de yapmaya devam ediyor.
O zaman akıllarda, toplanan paralardan Mehmetçik Vakfı ile cemevi gibi kuruluşlara yapılan bağışlar kalıyor... Camilerden topluyorlar, Mehmetçik Vakfı’na veriyorlar. Mehmetçik Vakfı, bu paralardan Güneydoğu’da şehit düşen erlerimizin ailelerine nakdi yardım yapıyorsa helali hoş olsun.
Daha da yetmezse, üzerini biz tamamlayalım.
Değilse, bir kokteyl, ya da pahalı yemek ziyafetlerinde Müslüman’ın paraları şaraba, rakıya harcanıyorsa bu halka ne cevap verecekler?.. Kurban derileri aynı yollarda işlem görüyorsa ne diyecekler? “Efendim biz lâik bir ülkeyiz, şarap da içeriz, rakı da...”
Git kendi paranla ne yaparsan yap, Müslüman’ın parasına dokunma...
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz... Müslüman mutlaka hayır hasenat yapmalı, ama parası ile derisini kurda kuşa yedirerek değil, bizzat görerek ve de eliyle (temlik usulü ile) yapmalı...
Telaşımı söyleyeyim...
Genleri kendi ellerimizle bozulmuş bir mabet kültürünü miras olarak nesillerimize bırakacağımızdan korkuyorum...
Korkuyorum, bu gidişatla tüm hayırlarımız fesada uğrayacak. Hayır deyince, Müslüman kaçacak delik arayacak... Güven kalkacak, itimatlar sarsılacak...
Öyle ya... Zekatı fesat, kurbanı fesat, fitreleri fesat bir ümmet olursa!..
Ve bir de Çernobil’in ülkemizde bıraktığı ölümcül travmalar unutulmadan “Diyanet kanseri” çıkarsa karşımıza, ona üzülürüm...
Doktorlar teşhisi öyle koyacaklar: Diyanet’in minarelere taktırdığı baz istasyonlarından kaynaklanan kanser türü...
Hani Müslüman deyince, elinden dilinden emin olacaktık?"

Camiler,müslümanların zindanı olmamalıdır.İslam'ın camiye hapsedilmesi doğru mudur? elbette doğru değildir.Müslümanlar camiyle arasındaki bağları koparmamalıdır.Müslümanlar camilerine sahip çıkmalıdır.


"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasını engelleyen ve oraları yıkmaya çalışanlardan daha zalim kim olabilir? Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde girmeleri yakışık alır. Bunları, dünyada rezil olmak, Ahirette de büyük bir azap beklemektedir."(Bakara Suresi,114)

Ayet-i celile, bu hükme, böylelerinin dünyada perişanlığa ve Ahirette büyük bir azaba çarptırılacakları kara haberini eklemektedir:

"Bunları dünyada rezil olmak, Ahirette de büyük bir azap beklemektedir." "Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde girmeleri yakışık alır" cümlesinin bir başka açıklaması da şöyledir: Yani "Onların, ancak Allah korkusu ve O'nun ululuğunun ürpertisi içinde Allah'ın mescidlerine girmeleri yakışır. Yüce Allah'ın evlerine yaraşan, O'nun büyük heybet ve ululuğuna uygun düşen edep şekli budur." Bu yorum şekli de konunun akışına uygundur.

"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inananlar, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'dan başka hiç kimseden korkmayanlar onarıp şenlendirebilir. Bu kimselerin doğru yolu bulanlardan olmaları umulur."(Tevbe Suresi,18)

Kalpte imanın ve dışa yansıyan somut amelin varolması gerektiği belirtildikten sonra sırf yüce Allah'dan korkulmasının, başka hiç kimseden korkulmamasının vurgulanması gereksiz yere gündeme getirilmiyor. Çünkü sırf yüce Allah'a samimiyetle bağlanmak gerekli bir şarttır; bilinçte ve davranışlarda müşrikliğin her türlü izinden ve lekesinden arınmak vazgeçilmez bir şarttır. Oysa yüce Allah dışında bir başkasından korkmak bir müşriklik türüdür. Âyet, bu tehlikeye burada bile bile dikkatleri çekiyor. Amaç hem inancı ve hem de ameli arındırıp saflaştırmaktır. İşte o zaman müminler, yüce Allah'ın mescidlerini yapmaya,onarmaya ve gözetmeye hak kazanırlar, yüce Allah'dan hidayet dilemeyi hakederler. Âyetin sonunu okuyalım:

"Bu kimselerin doğru yolu bulanlardan olmaları umulur."

Kalp yönelir, vücudun organları ise amel işler. Sonra da yüce Allah, bu yönelişe ve amele denk gelecek hidayeti, amaca ermeyi ve başarıyı bağışlar.

Yüce Allah'ın evlerini inşa etmeyi, onarmayı ve şenlendirmeyi haketmenin kuralı bu olduğu gibi ibadetleri ve kutsal ziyaretleri değerlendirirken başvurulacak olan kriter de budur. Yüce Allah bu kuralı, bu kriteri hem müslümanlara hem de müşriklere açıklıyor.





21 Aralık 2008 Pazar

BİR ANNENİN KIZINA NASİHATI

İslâm öncesi dönemde yaşayan Ümame isimli akıllı bir kadın, kızı Ünas'ı Kinde krallarından Haris ile evlendirdiğinde, hâlâ değerini koruyan şu unutulmaz nasihatları yapmıştı: 'Kızım, eğer bir kızın ana-babasının servetinden dolayı kocasına ihtiyacı olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni (ihtiyaçsız) olman lazım gelirdi. Fakat öyle değil; erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır. Kızım, sen ana-babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp, bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın, ülfet etmediğin bir adamın evine gidiyorsun. Şimdi, onun rızasını gözetip kendisine itaat et ki, o da sana kul-köle gibi olsun; seni sevip hoşnut olman için gerekeni yapsın. Ben şimdi sana on şey söyleyeceğim. Onları kavra ve gereğince hareket eyle ki, eşinle güzel geçinebilesin:

1- Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse, onu yürekten kabul etmelisin; kanaat sahibi olmalısın.
2- Emrettiği uygun şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri yapmamalısın.
3- Evin içini ve üstünü başını temiz tutmaya dikkat etmelisin.
4- Güzel görünüp güzel kokmalısın ki, kocan senden iğrenmesin; gözünden düşmeyesin.
5- Uyuduğu ve yemek yediği vakitlere dikkat etmelisin. Bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık haline getirmişse, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazırlamalısın. Çünkü açlık ve uykusuzluk insanı öfkelendirir.
6- Kocanın malını muhafaza etmeli, israf ve teleften korumalısın.
7- Onun itibarını gözetmeli, hısım ve yakınlarına da saygılı olmalısın.
8- Ona isyan etmemeli, işine muhalefette bulunmamalısın.
9- Sırrını elaleme ifşa etmemelisin. İşine isyan edersen sana kin duyar, sırrını ifşa edersen eziyet ve cefasından kurtulamazsın.
10- Kocan kederli iken ferah olmayasın, neşeliyken de keder göstermeyesin

İSLAMI YAYMAK İÇİN ÇABA GÖSTERMEK

Sözlerin en güzeli olan Allâh kelamı Kur'an-ı Kerim'de:"Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız. Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür.

Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki, Allah sizin dostunuz ve dayanağınızdır. O ne güzel bir dost ve dayanak, ne güzel bir yardım edicidir."(Enfâl,39-40) Buyrulmuştur.

İşte Allah yolunda cihadın her çağda ve her yerde geçerli olan sınırları. Bununla beraber, islâmda cihada ve islâm savaş kurallarına ilişkin olarak bu sûrede yeralan hükümler nihaî hükümler değildirler. Bu konudaki son hükümler, hicri dokuzuncu senede indirilen Tevbe sûresinde yeralmaktadır. Bununla beraber sûrenin giriş kısmında da söylediğimiz gibi -İslâm aksiyoner bir harekettir, insanlığın pratik hayatını uygun yöntemlerle karşılar. Aynı zamanda islâm aşamalı bir harekettir. Her aşama için pratik ihtiyaç ve gereklerine cevap verecek uygun yöntemleri vardır.

Bununla beraber, "Fitnenin kökü kazınıp, Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar onlarla savaşınız." âyeti süregelen cahiliyenin pratiğine karşı islâmi hareketin her zaman için geçerli olan bir hükmünü belirlemektedir.

Sûrenin tanıtım kısmında da değinildiği gibi islâm, bütün "yeryüzünde" tüm `insanlığın' kula kulluktan -aynı şekilde kendi arzusuna kul olmaktan, çünkü bu da kula kulluğun bir türüdür- kurtuluşunun evrensel bildirisi olmak için gelmiştir. Bunu da yüce Allâh'ın tek ve ortaksız ilahlığını, alemler üzerindeki Rabblığını ilan etmekle gerçekleştirmiştir. Bu ilan, her çeşidiyle ve tüm şekilleriyle insanın hakimiyetine dayalı düzenlere ve rejimlere karşı kapsamlı bir devrim anlamına gelmektedir. Yeryüzünün her köşesinde, her ne şekilde olursa olsun hâkimiyetin insanlara ait olduğu rejimlere karşı tam bir başkaldırı anlamına gelmektedir. ( Enfal suresinin giriş kısmına bkz.)

Bu önemli hedefin gerçekleşmesi için de iki temel faktör gereklidir.

Birincisi: Bu dini benimseyen, insanın egemenliğinden kurtulduklarını ilan eden, sadece Allah'a kul olmakla her çeşit ve her şekliyle kula kulluktan kurtulanlara yönelik baskı ve işkenceleri bertaraf etmektir. Bu da şu evrensel bildiriye inanan, onu realiteler dünyasında uygulayan, bu dine inananlara işkence ve zulüm uygulamakla ya da bu dini benimsemek isteyenlere çeşitli baskı, zorlama ve propaganda yöntemleriyle engel olmaya çalışmakla azgınlaşan tağutlarla cihad eden mü'min bir önderliğin yönetiminde hareket eden organik bir yapıya sahip mü'min bir kitlenin varlığıyla mümkün olur.

İkincisi: Her ne şekilde olursa olsun, insanın insana kulluğu esasına dayanan tüm güçleri yeryüzünden silmektir. Bu da birinci hedefin yani bütün yeryüzünde yüce Allah'ın tek ve ortaksız ilahlığını ilan etmenin garantisidir. Böylece bütün insanlar sadece Allah'a boyun eğmiş, onun dinini din edinmiş olurlar. Din kelimesi burada Allah'ın otoritesine boyun eğmek anlamındadır, soyut bir inanç değil.

Yüce Allah'ın "Dinde zorlama yoktur. Doğruluk ile sapıklık birbirinden kesinlikle ayrılmıştır. (Bakara, 256) sözünden dolayı kimi gönüllerde beliren bir şüpheyi açığa kavuşturmamız gerekmektedir.

Gerçi cihadın mahiyetine değinirken, özellikle üstad Ebul A'la el Mevdudi'nin "Allah Yolunda Cihad" adlı eserinden yaptığımız alıntılarla yeterli açıklamalarda bulunmuştuk. Ancak biz konuyu biraz daha açmak istiyoruz. Çünkü bu dinin düşmanları, bu konuda büyük bir kavram kargaşası meydana getirmiş, çeşitli hilelerle zihinleri bulandırmışlardır.

"Allah'ın dini bütünüyle egemen oluncaya kadar" ayetinde kastedilen "din", tağutların egemenliğinde ve fertleri baskı altında tutan rejimlerin varlığında somutlaşan maddi engelleri ortadan kaldırmak anlamında kullanılmıştır. Bu durumda yeryüzünde Allah'ın otoritesinden başka otorite kalmayacaktır. O gün Allah'ın otoritesinden başka kullar baskıcı hiçbir otoriteye boyun eğmeyecek, O'nun dinini din edinmeyecektir. Bu maddi engeller ortadan kaldırıldıktan sonra, insanlar diledikleri inancı her türlü baskıdan uzak bir şekilde seçmek üzere serbest bırakılırlar. Ne var ki, islâma karşıt olan bu inanç, başkasına baskı aracına dönüşebilecek, doğru yolu bulmak isteyenleri bundan alıkoyacak, Allah'ın otoritesinden başka her türlü otoriteden pratik olarak kurtulan kişilere işkence edecek bir güce sahip organik bir topluluk tarafından temsil edilemez. İnsanlar diledikleri inancı seçme bakımından özgürdürler. Ancak bu inanca bireysel olarak bağlanmalıdırlar. Bu inanç, kulların kendisine boyun eğdiği, yani dinini din edindiği zorlayıcı bir otoriteye dönüşemez. Çünkü kullar, Allah'dan başkasının otoritesine boyun eğemezler.

İnsanlar, yüce Allah'ın kendilerine bahşettiği üstünlüğü, onuru elde edemezlerse, "yeryüzünde' : hiçbir şekilde özgür olamazlar. Ancak "din" bütünüyle Allah'a ait olmadığı, O'nun otoritesinden başka bir otoriteye boyun eğme olayı sözkonusu olduğu sürece...

İşte bu büyük hedef için savaşır, mü'min kitle...

"Fitnenin kökü kazınıp Allah'ın dini kesinlikle egemen oluncaya kadar."

Kim bu ilkeyi benimser ve teslim olduğunu duyurursa, müslümanlar bu duyurusunu ve teslim oluşunu kabul ederler, artık onun niyetini ve içinde sakladığını araştırmazlar. Bunları Allah'a bırakırlar:

"Eğer yaptıklarından vazgeçerlerse, hiç şüphesiz Allah onların ne yaptıklarını görür."

Kim de bu ilkeden yüz çevirir ve Allah'ın otoritesine karşı koymada ısrar ederse, müslümanlar Allah'ın yardımına güvenerek onunla savaşırlar.

"Eğer yüz çevirirlerse biliniz ki, Allah sizin dostunuz ve dayanağınızdır. O ne güzel bir dost ve dayanak, ne güzel . bir yardım edicidir."

İşte bu dinin getirdiği yükümlülükler ve işte onun ciddiyeti, realistliği ve pratikliği... Bu din, realiteler dünyasında uygulanmak, Allah'ın tek ve ortaksız ilahlığını insanların dünyasına egemen kılmak için hareket eder.

Kuşkusuz bu din, zihni rahatlatmak, bilgi ve kültürü arttırmak amacıyla herhangi bir kitaptan öğrenilecek bir teori değildir. Aynı şekilde, insanların kendi kendilerine ve Rabbleriyle ilişkilerinde yaşamakla yetindikleri vicdanları ilgilendiren edilgen bir inanç da değildir. Nitekim bu din, insanlarla Rabbleri arasındaki bireysel ilişkiyle sınırlı birtakım kulluk davranışlarından da ibaret değildir.

Bu din insanlığın evrensel kurtuluş bildirisidir. Pratiğe dönük ve realist bir sistemdir. İnsanların pratik hayatlarını uygun yöntemlerle karşılar. Düşünsel engelleri tebliğ ve açıklamayla giderir. Tağutların egemenliğini yerle bir edip, yerine Allah'ın egemenliğini yerleştirmek için rejim ve otoritelerin varlığında somutlaşan engelleri de cihad etmekle bertaraf eder.Kaynak:Seyyid Kutub

12 Aralık 2008 Cuma