11 Ocak 2009 Pazar

DİYANET VE CÂMİLER

Adem Armağan


İslam dini,müslümanlar arasında sevgi,kardeşlik ve birlik beraberlik şuurunun gelişmesi için her türlü emri vermiş,çeşitli müesseseler kurmuştur.

İslam'ın kurduğu kurumların başında "câmi" gelir.Câmi bir medeniyet kaynağıdır.Câmi ibadet ve kulluk ocağıdır.Camiye gelen mü'minler,kıldıkları namazla,Allah'la başbaşa olmanın manevi zevkine ererler.

"Mescidler, camiler Allah içindirler. Öyleyse oralarda Allah'ın yanısıra başkasına yalvarmayınız."(Cin suresi,18)

Her iki durumda da ayetin verdiği mesaj şudur: Secde yerleri, yani camiler sadece Allah için olabilirler. Oralarda Allah'ın birliği ilkesi geçerlidir. Oralara hiçbir kesimin, hiçbir değerin, hiçbir görüş tarzının gölgesi yansıtılamaz. Buraların havasına sadece yüce Allah'a kulluk etmenin havası egemen olur. Ayetin orjinalinde kullanılan "Allah'tan başkasına dua etmek" deyimi ya Allah'tan başkasına kulluk etme ya Allah dışında birine sığınmak ya da Allah dışında birine kalpte yer vermek anlamına gelir.

Şair diyor ki;"Sözde İslam... Bir ferdi bir ferdine kaynamaz,bu halle,câmi'de saf saf namaz!
camiler serbest ama bütün yolları yasak;
onlar meydana hakim,bizse cami'de tutsak...

Şairin dediğinde elbette gerçek payı vardır.Doğru oturup doğru konuşmak gerekirse,günümüz insanlarının çoğunda,maalesef İslami şuur yoktur.Yeterli din eğitimi verilmeyen bir cemiyette elbette durum böyle olacaktır.

"Bir toplumun düzelmesi ve bozulması iki şeye bağlıdır;Alimler ve devlet adamları." (Hz.Muhammed s.a.v).Camilerde İslamın her kuralı anlatılıyor mu? elbette hayır."Diyanet İşleri Başkanlığı,Laikliğin ayakta durmasını sağlamak için kurulmuş bir teşkilattır." mâlum,on iki yaş altı çocukların camide Kur'an öğrenmesi yasaktır.

"Cuma namazını hangi camide kılarsanız kılın, mutlaka önünüze Diyanet onaylı bir mendil serilir... Devletin anayasal bir kurumu cemaatten sürekli para ister.
Ayetler ve de hadisler ışığında öylesi bir hava oluşur ki, sanki bu yardımları yapınca cennet garanti... Cennet için ille de müftülüklere yardım...
Bazı camilerde naylon torbalarla cemaati bire bir gezerek para topladıklarından aklıma bu geldi... Paralıysan Cuma namazına gel, parasızsan üzülürsün gelme...
Manzara gerçekten ilginç... Her Cuma namazında camilerin minberlerinde yardım talep eden hatipler, cami çıkışındaki merdivenlerde dilenciler...
İçeride kalsan imama, dışarıya çıksan dilencilere yakalanacaksın...
Şimdi ne diyelim? Müslüman’ın cuması para, haccı para, minaresi para mı?
Hani dine karışmayan laiklik? Hani seyahat hürriyeti? Hani anayasal haklar?..
Desen ki karayolundan hac ibadetimi yapmaya gideceğim, gidemezsin, ama İtalya’ya o diğer işler için gitmeye kalkışsan canın hangi yoldan isterse o yoldan git, manisi yok...
Bu nasıl laiklikse? Paris’e hürriyeti var, Mekke’ye hürriyeti yok...
Bir de halkın belleğindeki şu soru...
Toplanan cümle paraların akıbeti hayrola?!.
Hayrola, çünkü mahkemelerde bu konuda görülmekte olan derdest davalar var...
Diyecekler ki camiler, kurslar başka türlü inşa edilemez...
Ben de diyorum ki bu camiler ile Kur’an kurslarını halk yaptı. Halen de yapmaya devam ediyor.
O zaman akıllarda, toplanan paralardan Mehmetçik Vakfı ile cemevi gibi kuruluşlara yapılan bağışlar kalıyor... Camilerden topluyorlar, Mehmetçik Vakfı’na veriyorlar. Mehmetçik Vakfı, bu paralardan Güneydoğu’da şehit düşen erlerimizin ailelerine nakdi yardım yapıyorsa helali hoş olsun.
Daha da yetmezse, üzerini biz tamamlayalım.
Değilse, bir kokteyl, ya da pahalı yemek ziyafetlerinde Müslüman’ın paraları şaraba, rakıya harcanıyorsa bu halka ne cevap verecekler?.. Kurban derileri aynı yollarda işlem görüyorsa ne diyecekler? “Efendim biz lâik bir ülkeyiz, şarap da içeriz, rakı da...”
Git kendi paranla ne yaparsan yap, Müslüman’ın parasına dokunma...
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz... Müslüman mutlaka hayır hasenat yapmalı, ama parası ile derisini kurda kuşa yedirerek değil, bizzat görerek ve de eliyle (temlik usulü ile) yapmalı...
Telaşımı söyleyeyim...
Genleri kendi ellerimizle bozulmuş bir mabet kültürünü miras olarak nesillerimize bırakacağımızdan korkuyorum...
Korkuyorum, bu gidişatla tüm hayırlarımız fesada uğrayacak. Hayır deyince, Müslüman kaçacak delik arayacak... Güven kalkacak, itimatlar sarsılacak...
Öyle ya... Zekatı fesat, kurbanı fesat, fitreleri fesat bir ümmet olursa!..
Ve bir de Çernobil’in ülkemizde bıraktığı ölümcül travmalar unutulmadan “Diyanet kanseri” çıkarsa karşımıza, ona üzülürüm...
Doktorlar teşhisi öyle koyacaklar: Diyanet’in minarelere taktırdığı baz istasyonlarından kaynaklanan kanser türü...
Hani Müslüman deyince, elinden dilinden emin olacaktık?"

Camiler,müslümanların zindanı olmamalıdır.İslam'ın camiye hapsedilmesi doğru mudur? elbette doğru değildir.Müslümanlar camiyle arasındaki bağları koparmamalıdır.Müslümanlar camilerine sahip çıkmalıdır.


"Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasını engelleyen ve oraları yıkmaya çalışanlardan daha zalim kim olabilir? Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde girmeleri yakışık alır. Bunları, dünyada rezil olmak, Ahirette de büyük bir azap beklemektedir."(Bakara Suresi,114)

Ayet-i celile, bu hükme, böylelerinin dünyada perişanlığa ve Ahirette büyük bir azaba çarptırılacakları kara haberini eklemektedir:

"Bunları dünyada rezil olmak, Ahirette de büyük bir azap beklemektedir." "Oysa oralara ancak korkulu bir saygı içinde girmeleri yakışık alır" cümlesinin bir başka açıklaması da şöyledir: Yani "Onların, ancak Allah korkusu ve O'nun ululuğunun ürpertisi içinde Allah'ın mescidlerine girmeleri yakışır. Yüce Allah'ın evlerine yaraşan, O'nun büyük heybet ve ululuğuna uygun düşen edep şekli budur." Bu yorum şekli de konunun akışına uygundur.

"Allah'ın mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe inananlar, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'dan başka hiç kimseden korkmayanlar onarıp şenlendirebilir. Bu kimselerin doğru yolu bulanlardan olmaları umulur."(Tevbe Suresi,18)

Kalpte imanın ve dışa yansıyan somut amelin varolması gerektiği belirtildikten sonra sırf yüce Allah'dan korkulmasının, başka hiç kimseden korkulmamasının vurgulanması gereksiz yere gündeme getirilmiyor. Çünkü sırf yüce Allah'a samimiyetle bağlanmak gerekli bir şarttır; bilinçte ve davranışlarda müşrikliğin her türlü izinden ve lekesinden arınmak vazgeçilmez bir şarttır. Oysa yüce Allah dışında bir başkasından korkmak bir müşriklik türüdür. Âyet, bu tehlikeye burada bile bile dikkatleri çekiyor. Amaç hem inancı ve hem de ameli arındırıp saflaştırmaktır. İşte o zaman müminler, yüce Allah'ın mescidlerini yapmaya,onarmaya ve gözetmeye hak kazanırlar, yüce Allah'dan hidayet dilemeyi hakederler. Âyetin sonunu okuyalım:

"Bu kimselerin doğru yolu bulanlardan olmaları umulur."

Kalp yönelir, vücudun organları ise amel işler. Sonra da yüce Allah, bu yönelişe ve amele denk gelecek hidayeti, amaca ermeyi ve başarıyı bağışlar.

Yüce Allah'ın evlerini inşa etmeyi, onarmayı ve şenlendirmeyi haketmenin kuralı bu olduğu gibi ibadetleri ve kutsal ziyaretleri değerlendirirken başvurulacak olan kriter de budur. Yüce Allah bu kuralı, bu kriteri hem müslümanlara hem de müşriklere açıklıyor.





Hiç yorum yok: